NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ بْنُ
صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
يُونُسُ عَنْ
ابْنِ
شِهَابٍ
أَخْبَرَنِي
خَارِجَةُ
بْنُ زَيْدِ
بْنِ ثَابِتٍ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
رَخَّصَ فِي
بَيْعِ
الْعَرَايَا
بِالتَّمْرِ
وَالرُّطَبِ
Zeyd b. Sâbit'in oğlu
Hârice'nin , babasından rivayet ettiğine göre;
Rasûlullah (s.a.v.),
taze ve kuru hurma karşılığında, ariyye yoluyla yapılan alışverişe ruhsat
verdi.
İzah:
Buharî, buyu',; Müslim,
buyu'; Nesâî, buyu'; İbn Mâce, ticârât.
Arâyâ; ariyye
kelimesinin çoğuludur. Ariyye; sözlükte, "atiyye, ihsan" manasınadır.
Arayanın ıstılahî
tarifinde ulemadan farklı görüşler nakledilmiştir. İmam Buhari Sahih'inde
müstakil bir babı arayanın tefsirine tahsis etmiş ve yedi ayrı zattan nakilde
bulunmuştur.
Buharî'nin kitabına
aldığı ilk görüş İmam Mâlik'ten nakledilmiştir: "Arâyâ, bir kimsenin hurma
ağacını bir başkasına ariyet olarak verip, sonra da o şahsın bahçesine
girmesinden rahatsız olduğu için, verdiği ağacın hurmasını tahmin ederek o
kadar hurma karşılığında satın almasıdır."
Yine Buharî'nin
Sahih'inde bu tarife benzer bir tarif İbn Ömer'den de nakledilmiştir,
Buharî'deki bir başka
tarif ise şu şekildedir: "Fakirlere ağacında hurma hibe edilir. Fakat
onlar bu hurmaların olmasını bekleyemezler ve mevcut hurmalar karşılığında
bunu satarlar. İşte arâyâ budur."
İmam Nevevî'nin arâyâyı
izahı da buna benzemektedir. Nevevî şöyle der:
"Arâyâ; tahmini
kuvvetli birinin, ağaçlar üzerindeki hurmayı tahmin edip, meselâ bu kuruduğu
zaman üç vesk [Bir ölçü birimidir. Bir vesk 200 kg'a tekabül etmektedir.] gelir
demesi ve sahibinin bu ağaçtaki hurmayı bir başkasına üç vesk hurma karşılığı
satması, satanın hurma ağacını alanın da mevcut hurmayı teslim
etmeleridir."
Ebû Dâvûd, Sünen'inde
arâyâ ile ilgili olarak iki tasavvur nakletmektedir. Bunlar 3365, 3366
numarada gelecektir. Tekrara meydan vermemek için-biz o tasavvurları burada
aynen aktarmak istemiyoruz. Yalnız bunlardan ikisinde de, arâyâda bir hibe ya
da ariyet söz konusudur. Yani kişinin; kendisine hibe yoluyla verilen
ağacındaki hurmayı toplamadan, tahminî olarak hazır hurma karşılığında
satmasıdır.
Hattâbî bu hadisi
şerhederken arâyâ ile ilgili olarak önce 3366 numarada gelecek olan İbn
İshak'ın tarifini, sonra da İmam Şafiî'nin bir rivayetini verir. İmam Şafiî'nin
Zeyd b. Sabit veya bir başkasından arâyâyı tefsir eden nakli şu şekildedir:
Ensar'dan bazı ihtiyaç
sahibi kişiler Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip; pazara taze hurma geldiğini, ancak
ellerinde bunu alıp yiyecek para olmadığını ama ihtiyaçlarından arta kalan kuru
hurma bulunduğunu söylemişler, bunun üzerine kendilerine, ellerindeki
hurmaları tahmin ederek arâyâ yolu ile taze hurma satın almalarına ruhsat
verilmiştir.
Buraya kadar aldığımız
nakillerden şu iki sonucu çıkarabiliriz:
1- Arâyâ: Bir kimsenin,
sahip oluduğu veya kendisine iâreten verilen bir ağacın dalındaki hurmayı
tahmin ettirerek o kadar kuru hurma karşılığında bir başkasına satmasıdır.
Şâfiîler, arâyâyı böyle izah ederler,
2- Bir kimsenin
bahçesindeki bir veya daha fazla ağacın hurmasını bir başkasına hibe ettikten
sonra, verdiği adamın bahçesine girmesini istemeyerek, ağacın üstündeki
hurmayı tahmin edip, o kadar hurmayı karşıdakine vererek ağacı tekrar
almasıdır. Bu Hanefî ve Mâlikîlerin arâyâ anlayışıdır.
Görüldüğü gibi önceki
tasavvur, bundan önce geçen babda tefsir edilen müzâbeneye benzemektedir.
Hattâbî buna işaretle şöyle der: "Bütün bu ve-cihlerden ibaret olan arâyâ;
müzâbenenin nehyinden istisna edilmiştir. Mü-zâbene; taze hurmayı kuru hurma
karşılığında satmaktır. Nitekim hadiste; "arâyâ alışverişine ruhsat
verdi" denilmektedir. Ruhsat, ancak yasaktan sonra sözkonusudur."
Hattâbî daha sonra, haram olan müzâbenenin dalından koparılmış olan taze
hurmayı, kuru hurma karşılığında satmak, caiz olan arâyânın ise ağaçtaki
hurmayı tahminî olarak muayyen mikdar hurma karşılığında satmak olduğunu
söyler. Hattâbî'nin belirttiğine göre; Mâlik, Evzaî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel,
İshak b. Râhûyeh ve Ebû Ubeyd bu görüştedir.
Yani bunlara göre
arâyâ; yasak olan müzâbeneden istisna edilmiş bir akit-tir. Hattâbî; Sehl b.
Ebî Hasme'den rivayet edilen ve bundan sonra gelecek olan şu haberi de görüşüne
destek olarak zikretmiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.), hurmayı hurma karşılığında satmayı nehyetmiş, ariy-yeye ise ruhsat
vermiştir. O, daldaki hurmanın tahmin edilerek, o kadar hurma karşılığında
satılıp, sahibinin taze olarak yemesidir."
Hattâbî'nin bu rivayeti
görüşüne delil sayması; müstesna (istisna edi-Ien)nın, mütesna minh (kendisinden
istisna edilen)in cinsinden olması keyfiyetidir. Hattâbî der ki: "Ruhsat,
mahzuru ortadan kaldırır. Burada mahzur, nehyedilen alışveriştir. Eğer mesele
Hanefîlerin te'vil ettikleri gibi hibe olsaydı, o zaman hadisteki "tahminî
olarak" ve "ruhsat verdi" sözlerinin hiçbir değeri olmazdı.
Üstelik kişinin kendi malını kendisinin satın almasının manası yok. Çünkü
hibede kabz şarttır. Kabz olmadan mülk hibe edenin elinden çıkmaz..."
Yine Hattâbî, diğer
bazı hadis kitaplarındaki; "Rasûlullah (s.a.v.), muhâkale ve müzâbeneden
nehyetti, arâyâya ruhsat verdi" manasındaki rivayeti de taraftarı olduğu
görüşe delil sayar.
Bu görüş sahiplerinin
bir kısmı, arâyâyı sadece beş veskte, bir kısmı daha fazlasında da caiz
olduğunu söylerler. Bu görüşlere 3364 nolu hadis izah edilirken tekrar
dönülecektir.
Hanefîlere göre arâyâ
caizdir. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi Hanefîlerin arâyâ anlayışı
diğerlerinden farklıdır. Diğer âlimlerin anladığı manadaki arâyâ Hanefîlere
göre caiz değildir. Çünkü bu müzâbenedir, müzâ-beneyi de Rasûlullah
menetmiştir.
Hanefîlerin, tasavvur
edip caiz gördükleri arâyâ bir alışveriş değil, te-berrudur. Çünkü ağaçtaki
meyveyi ariyet olarak alan kişi meyveyi kabzetmediği için henüz ona malik
olmamıştır. Dolayısıyla ağaç sahibi, hurmanın da sahibi olmaya devam
etmektedir. O halde o zatın, ağaçtaki hurmayı tahmin edip, o kadar hurmayı
ariyet verdiği kişiye vermesi, o hurmayı hibe etmesidir. Ağaçtaki hurma
karşılığında satmış olmaz.
Yukarıda Hattâbî'nin;
İmam Mâlik'in Şâfiîlerle aynı görüşte olduğunu söylediğini kaydetmiştik. Bu
birlik, arâyâyı müzâbeneden istisna olarak caiz görme yönündendir. Arâyâyı
tasvir bakımından değildir. Çünkü arâyâ, Bidâyetii'l-Müctehid'deki ifadeye
göre; Mâlikîler açısından aynen Hanefîlerin izahı gibidir. Nitekim Buharî'nin
İmam Mâlik'ten naklettiği izah da bu şekildedir.
Toparlarsak şöyle bir
sonuç elde edebiliriz:
Şâfiîlere göre; Hz.
Nebi'in ruhsat verdiği arâyâ, ağaçtaki beş vesk kadar veya daha az bir hurmayı tahmin
edip o kadar bir hurma karşılığında herhangi bir kişiye satmaktır.
Hanefî ve Mâlikîlere
göre ise; bahçesindeki ağacın hurmasmı.başkasma hibe eden kişinin, o hurmayı
tahmin edip kendisine alıkoyması ve hibe ettiği kişiye o kadar kuru hurma
vermesidir.
Ahmed b. Hanbel ise,
âriyyenin hibe olduğu konusunda Hanefî ve Mâlikîlerle beraberdir. Fakat,
kendisine hibe edilen kişinin meyveyi hibe edenden başkasına satabileceği
konusunda da Şâfiîlerle beraberdir.
İmam Nevevî, arayanın
hem zengin hem de fakirler için ve sadece taze üzümde caiz olduğunu söyler.
İmam Mâlik'e göre, kurutulabilen tüm meyvelerde arâyâ caizdir.