SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3362 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِي يُونُسُ عَنْ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِي خَارِجَةُ بْنُ زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَخَّصَ فِي بَيْعِ الْعَرَايَا بِالتَّمْرِ وَالرُّطَبِ

 

Zeyd b. Sâbit'in oğlu Hârice'nin , babasından rivayet ettiğine göre;

 

Rasûlullah (s.a.v.), taze ve kuru hurma karşılığında, ariyye yoluyla yapılan alışverişe ruhsat verdi.

 

 

İzah:

Buharî, buyu',; Müslim, buyu'; Nesâî, buyu'; İbn Mâce, ticârât.

 

Arâyâ; ariyye kelimesinin çoğuludur. Ariyye; sözlükte, "atiyye, ihsan" manasınadır.

 

Arayanın ıstılahî tarifinde ulemadan farklı görüşler nakledilmiştir. İmam Buhari Sahih'inde müstakil bir babı arayanın tefsirine tahsis etmiş ve yedi ayrı zattan nakilde bulunmuştur.

 

Buharî'nin kitabına aldığı ilk görüş İmam Mâlik'ten nakledilmiştir: "Arâyâ, bir kimsenin hurma ağacını bir başkasına ariyet olarak verip, sonra da o şahsın bahçesine girmesinden rahatsız olduğu için, verdiği ağacın hurmasını tahmin ederek o kadar hurma karşılığında satın almasıdır."

 

Yine Buharî'nin Sahih'inde bu tarife benzer bir tarif İbn Ömer'den de nakledilmiştir,

 

Buharî'deki bir başka tarif ise şu şekildedir: "Fakirlere ağacında hur­ma hibe edilir. Fakat onlar bu hurmaların olmasını bekleyemezler ve mev­cut hurmalar karşılığında bunu satarlar. İşte arâyâ budur."

 

İmam Nevevî'nin arâyâyı izahı da buna benzemektedir. Nevevî şöyle der:

 

"Arâyâ; tahmini kuvvetli birinin, ağaçlar üzerindeki hurmayı tahmin edip, meselâ bu kuruduğu zaman üç vesk [Bir ölçü birimidir. Bir vesk 200 kg'a tekabül etmektedir.] gelir demesi ve sahibinin bu ağaç­taki hurmayı bir başkasına üç vesk hurma karşılığı satması, satanın hurma ağacını alanın da mevcut hurmayı teslim etmeleridir."

 

Ebû Dâvûd, Sünen'inde arâyâ ile ilgili olarak iki tasavvur nakletmekte­dir. Bunlar 3365, 3366 numarada gelecektir. Tekrara meydan vermemek için-biz o tasavvurları burada aynen aktarmak istemiyoruz. Yalnız bunlardan iki­sinde de, arâyâda bir hibe ya da ariyet söz konusudur. Yani kişinin; kendisi­ne hibe yoluyla verilen ağacındaki hurmayı toplamadan, tahminî olarak ha­zır hurma karşılığında satmasıdır.

 

Hattâbî bu hadisi şerhederken arâyâ ile ilgili olarak önce 3366 numara­da gelecek olan İbn İshak'ın tarifini, sonra da İmam Şafiî'nin bir rivayetini verir. İmam Şafiî'nin Zeyd b. Sabit veya bir başkasından arâyâyı tefsir eden nakli şu şekildedir:

 

Ensar'dan bazı ihtiyaç sahibi kişiler Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip; pazara ta­ze hurma geldiğini, ancak ellerinde bunu alıp yiyecek para olmadığını ama ihtiyaçlarından arta kalan kuru hurma bulunduğunu söylemişler, bunun üze­rine kendilerine, ellerindeki hurmaları tahmin ederek arâyâ yolu ile taze hurma satın almalarına ruhsat verilmiştir.

 

Buraya kadar aldığımız nakillerden şu iki sonucu çıkarabiliriz:

 

1- Arâyâ: Bir kimsenin, sahip oluduğu veya kendisine iâreten verilen bir ağacın dalındaki hurmayı tahmin ettirerek o kadar kuru hurma karşılı­ğında bir başkasına satmasıdır. Şâfiîler, arâyâyı böyle izah ederler,

 

2- Bir kimsenin bahçesindeki bir veya daha fazla ağacın hurmasını bir başkasına hibe ettikten sonra, verdiği adamın bahçesine girmesini istemeye­rek, ağacın üstündeki hurmayı tahmin edip, o kadar hurmayı karşıdakine vererek ağacı tekrar almasıdır. Bu Hanefî ve Mâlikîlerin arâyâ anlayışıdır.

 

Görüldüğü gibi önceki tasavvur, bundan önce geçen babda tefsir edilen müzâbeneye benzemektedir. Hattâbî buna işaretle şöyle der: "Bütün bu ve-cihlerden ibaret olan arâyâ; müzâbenenin nehyinden istisna edilmiştir. Mü-zâbene; taze hurmayı kuru hurma karşılığında satmaktır. Nitekim hadiste; "arâyâ alışverişine ruhsat verdi" denilmektedir. Ruhsat, ancak yasaktan sonra sözkonusudur." Hattâbî daha sonra, haram olan müzâbenenin dalından ko­parılmış olan taze hurmayı, kuru hurma karşılığında satmak, caiz olan arâyânın ise ağaçtaki hurmayı tahminî olarak muayyen mikdar hurma karşılı­ğında satmak olduğunu söyler. Hattâbî'nin belirttiğine göre; Mâlik, Evzaî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûyeh ve Ebû Ubeyd bu görüştedir.

 

Yani bunlara göre arâyâ; yasak olan müzâbeneden istisna edilmiş bir akit-tir. Hattâbî; Sehl b. Ebî Hasme'den rivayet edilen ve bundan sonra gelecek olan şu haberi de görüşüne destek olarak zikretmiştir:

 

"Rasûlullah (s.a.v.), hurmayı hurma karşılığında satmayı nehyetmiş, ariy-yeye ise ruhsat vermiştir. O, daldaki hurmanın tahmin edilerek, o kadar hurma karşılığında satılıp, sahibinin taze olarak yemesidir."

 

Hattâbî'nin bu rivayeti görüşüne delil sayması; müstesna (istisna edi-Ien)nın, mütesna minh (kendisinden istisna edilen)in cinsinden olması keyfi­yetidir. Hattâbî der ki: "Ruhsat, mahzuru ortadan kaldırır. Burada mah­zur, nehyedilen alışveriştir. Eğer mesele Hanefîlerin te'vil ettikleri gibi hibe olsaydı, o zaman hadisteki "tahminî olarak" ve "ruhsat verdi" sözlerinin hiçbir değeri olmazdı. Üstelik kişinin kendi malını kendisinin satın alması­nın manası yok. Çünkü hibede kabz şarttır. Kabz olmadan mülk hibe ede­nin elinden çıkmaz..."

 

Yine Hattâbî, diğer bazı hadis kitaplarındaki; "Rasûlullah (s.a.v.), muhâkale ve müzâbeneden nehyetti, arâyâya ruhsat verdi" manasındaki riva­yeti de taraftarı olduğu görüşe delil sayar.

 

Bu görüş sahiplerinin bir kısmı, arâyâyı sadece beş veskte, bir kısmı da­ha fazlasında da caiz olduğunu söylerler. Bu görüşlere 3364 nolu hadis izah edilirken tekrar dönülecektir.

 

Hanefîlere göre arâyâ caizdir. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi Ha­nefîlerin arâyâ anlayışı diğerlerinden farklıdır. Diğer âlimlerin anladığı ma­nadaki arâyâ Hanefîlere göre caiz değildir. Çünkü bu müzâbenedir, müzâ-beneyi de Rasûlullah menetmiştir.

 

Hanefîlerin, tasavvur edip caiz gördükleri arâyâ bir alışveriş değil, te-berrudur. Çünkü ağaçtaki meyveyi ariyet olarak alan kişi meyveyi kabzetmediği için henüz ona malik olmamıştır. Dolayısıyla ağaç sahibi, hurmanın da sahibi olmaya devam etmektedir. O halde o zatın, ağaçtaki hurmayı tah­min edip, o kadar hurmayı ariyet verdiği kişiye vermesi, o hurmayı hibe et­mesidir. Ağaçtaki hurma karşılığında satmış olmaz.

 

Yukarıda Hattâbî'nin; İmam Mâlik'in Şâfiîlerle aynı görüşte olduğunu söylediğini kaydetmiştik. Bu birlik, arâyâyı müzâbeneden istisna olarak ca­iz görme yönündendir. Arâyâyı tasvir bakımından değildir. Çünkü arâyâ, Bidâyetii'l-Müctehid'deki ifadeye göre; Mâlikîler açısından aynen Hanefîle­rin izahı gibidir. Nitekim Buharî'nin İmam Mâlik'ten naklettiği izah da bu şekildedir.

 

Toparlarsak şöyle bir sonuç elde edebiliriz:

 

Şâfiîlere göre; Hz. Nebi'in ruhsat verdiği arâyâ, ağaçtaki beş vesk kadar veya daha az bir hurmayı tahmin edip o kadar bir hurma karşılığında herhangi bir kişiye satmaktır.

 

Hanefî ve Mâlikîlere göre ise; bahçesindeki ağacın hurmasmı.başkasma hibe eden kişinin, o hurmayı tahmin edip kendisine alıkoyması ve hibe ettiği kişiye o kadar kuru hurma vermesidir.

 

Ahmed b. Hanbel ise, âriyyenin hibe olduğu konusunda Hanefî ve Mâlikîlerle beraberdir. Fakat, kendisine hibe edilen kişinin meyveyi hibe eden­den başkasına satabileceği konusunda da Şâfiîlerle beraberdir.

 

İmam Nevevî, arayanın hem zengin hem de fakirler için ve sadece taze üzümde caiz olduğunu söyler. İmam Mâlik'e göre, kurutulabilen tüm mey­velerde arâyâ caizdir.